Otomobiliniz Ayıplı Çıktı, Ne Yapabilirsiniz?

GİRİŞ:

Sanayi Devrimi ile birlikte seri üretim başlamış, üreticilerin elleri güçlenmiş bu da daha zayıf konumda olan tüketicileri koruma gerekliliğini doğurmuştur. Borçlar Hukuku’nun temel kavramlarından sözleşme serbestisini tüketicilerle olan işlemler yönünden bir nevi kaldıran Tüketici Hukuku kavramı, ülkemizde ilk defa  1982 Anayasası’nda benimsenmiş, akabinde 23 Şubat 1995 tarihinde bu konudaki ilk özel kanunumuz olan 4077 sayılı TKHK yürürlüğe girmiştir. 7 Kasım 2013 tarihinde ise hala yürürlükte olan 6502 sayılı TKHK kabul edilmiştir. TKHK her ne kadar tüketicinin sağlığının ve güvenliğinin korunması, tüketicinin ekonomik çıkarlarının korunması, tüketicinin zararının tazmin edilmesi, tüketicinin bilgilendirilmesi ve eğitim hakkı gibi temel ilkeler çerçevesinde düzenlenmiş emredici kuralları ihtiva etse de, karşılaştırmalı hukuka bakıldığında eksik kaldığı dikkat çekmektedir.

Şöyle ki; yabancı hukuklarda, özellikli konularda ayrı özel kanunlar düzenlendiği görülmektedir. Türk Hukuku’nda ise tüm tüketici işlemleri tek bir kanun kapsamına alınmış olup örneğin otomobil satışlarına özgü özel bir düzenlemeye yer verilmemiştir. Hal böyle iken uygulama bakımından Yargıtay kararlarında anılan ilkeler daha da önem arz etmektedir.

Bu itibarla da söz konusu bilgilendirme yazısında daha çok Yargıtay kararları üzerinden karşılaşılabilecek olaylar değerlendirilecektir.

1. AYIPLI OTOMOBİL NEDİR?

“Ayıplı mal” kavramı 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nda ve 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanun’da paralel olarak düzenlenmiştir.

Her iki kanuna da bakacak olursak;

TBK MADDE 219 - Satıcı, alıcıya karşı herhangi bir surette bildirdiği niteliklerin satılanda bulunmaması sebebiyle sorumlu olduğu gibi, nitelik veya niteliği etkileyen niceliğine aykırı olan, kullanım amacı bakımından değerini ve alıcının ondan beklediği faydaları ortadan kaldıran veya önemli ölçüde azaltan maddi, hukuki ya da ekonomik ayıpların bulunmasından da sorumlu olur.

TKHK MADDE 8 - (1) Ayıplı mal, tüketiciye teslimi anında, taraflarca kararlaştırılmış olan örnek ya da modele uygun olmaması ya da objektif olarak sahip olması gereken özellikleri taşımaması nedeniyle sözleşmeye aykırı olan maldır.
(2) Ambalajında, etiketinde, tanıtma ve kullanma kılavuzunda, internet portalında ya da reklam ve ilanlarında yer alan özelliklerinden bir veya birden fazlasını taşımayan; satıcı tarafından bildirilen veya teknik düzenlemesinde tespit edilen niteliğe aykırı olan; muadili olan malların kullanım amacını karşılamayan, tüketicinin makul olarak beklediği faydaları azaltan veya ortadan kaldıran maddi, hukuki veya ekonomik eksiklikler içeren mallar da ayıplı olarak kabul edilir.

O halde, satın aldığınız otomobil, beklenilen amacı sağlayacak vasıfları taşımıyorsa ya da satıcı tarafından vaad olunan özellikleri göstermiyorsa  kanunda yer alan diğer şartlar da mevcutsa ayıp hükümlerinden yararlanmanız mümkündür.

2. AYIP HÜKÜMLERİNE BAŞVURABİLMEK ARANAN ŞARTLAR NELERDİR?

Alıcının ayıp hükümlerinden yararlanması için gerçekleşmesi gereken maddi ve şekli şartlar bulunmakta olup bu şartlar ayıbın türüne göre değişiklik göstermektedir.(Lüzumlu vasıflarda ayıp mı? Yoksa vaad olunan vasıflarda ayıp mı?)

Vaad olunan vasıflarda ayıp bulunması durumunda gerçekleşmesi gereken maddi şart; satılanda vaad olunan özelliklere ilişkin ciddi bir şekilde söz verilmiş olmasıdır. Yani, satılanın malı övmek için söylediği sözler bu kapsama girmeyecektir.

Lüzumlu vasıflarda ayıp bulunması halinde gerçekleşmesi gereken maddi şartlar ise; satılan malda elverişliliği kaldıran veya önemli şekilde azaltan bir eksikliğin bulunması, kural olarak ayıbın teslimden önce satılanda var olması, sorumluluğun sorumsuzluk anlaşması ile kaldırılmamış olması ve ayıbın gizli yani önceden bilinen yahut satılan mal yeterli derecede incelendiğinde anlaşılabilen türden olmaması gerekmektedir.

-Satıcı ile sorumsuzluk anlaşması yaptınız ancak satıcının aslında ayıbı bildiğini öğrendiniz, ne yapabilirsiniz?

TBK’nın 221.maddesi gereğince satıcı satılanı ayıplı olarak devretmekte ağır kusurlu ise sorumluluğunu sınırlandıran/kaldıran sorumsuzluk anlaşmalarının geçerliliği bulunmamaktadır. Yani, satıcı ayıbın varlığını biliyorsa ya da bilmesi gerekiyorsa bu durumda hileli ayıp mevcut olduğundan sorumsuzluk anlaşmasını ileri sürerek sorumluluktan kurtulması mümkün olmayacaktır.

  • Maddi şartlar somut olayınız bakımından gerçekleşiyor. Bu durumda ne yapmanız gerekiyor?

Satıcı, ithalatçı ve üreticinin TKHK kapsamında ayıp hükümlerinden sorumlu olabilmesi için kanunda yer alan şekli şartların da gerçekleşmesi gerekmektedir. Yani, aracı teslim aldığınızda ya da ayıp ortaya çıktığında yerine getirmeniz gereken bazı yükümlülükler bulunmaktadır.

Öncelikle aracı teslim aldıktan sonra makul bir süre içerisinde gözden geçirmeniz gerekmektedir.

  • Aracı gözden geçirdiniz, ayıp saptadınız. Bu durumda ne yapacaksınız?

Yine yapılması gereken makul süre içerisinde durumu satıcıya bildirmektir.

  • Peki makul süre nedir, nasıl değerlendirilir?

Satılan malın özelliklerine ve ayıbın niteliğine göre gözden geçirme süreleri daha uzun değerlendirilebilir. Örneğin, özellikli bir aracın gözden geçirme ve bildirim süresi ile daha basit bir aracın gözden geçirme ve bildirim süresinin aynı şekilde değerlendirilmesi mümkün olmayacaktır.

  • Peki alıcı tüketici değil de tacir ise bildirim sürelerinde bir değişiklik olacak mı?

Her ne kadar doktrinde, tacirlere tüketici sıfatıyla yaptıkları işlemler bakımından tüketici ile aynı korumanın sağlanması gerektiği yönünde görüşler mevcut olsa da TTK’nın açık hükmü ve Yargıtay içtihadı gözetildiğinde tacirlerin ayıp hükümlerine başvurma şekli ve şartları farklılık taşımaktadır. Bu farklılıklardan biri de şekli şartlar bakımından kendini göstermektedir.

TTK madde 23/c uyarınca, malın ayıplı olduğu teslim sırasında açıkça belli ise alıcı iki gün içinde durumu satıcıya ihbar etmelidir. Açıkça belli değilse alıcı malı teslim aldıktan sonra sekiz gün içinde incelemek veya incelettirmekle ve bu inceleme sonucunda malın ayıplı olduğu ortaya çıkarsa, haklarını korumak için durumu bu süre içinde satıcıya ihbarla yükümlüdür. Diğer durumlarda, Türk Borçlar Kanununun 223 üncü maddesinin ikinci fıkrası uygulanır.

Hal böyle iken, alıcı tacirse ayıp hükümlerinden yararlanabilmesi için, TTK 23/c hükmüne tabi olacak araçta ilk bakışta gözle görülebilir bir ayıp söz konusu ise 2 gün içerisinde satıcıya ihbar etmesi gerekecektir. Ayıp, ancak incelemeyle ortaya çıkacak bir ayıp ise bu takdirde 8 günlük süre içinde satıcıya ayıbı bildirmesi gerekecektir.

3. SONRADAN ORTAYA ÇIKAN AYIP VE İHBAR KÜLFETİ:

Ayıp hükümlerine başvurulabilmesi için kural olarak aracın teslimi sırasında satılandaki ayıbın var olması gerekmektedir. Ancak bazı durumlarda, satılandaki ayıp bir süre sonra ortaya çıkmaktadır. Bu durum, TKHK’da düzenlenmiştir. Kanunun 10. Maddesinde; “Teslim tarihinden itibaren altı ay içinde ortaya çıkan ayıpların, teslim tarihinde var olduğu kabul edilir. Bu durumda malın ayıplı olmadığının ispatı satıcıya aittir. Bu karine, malın veya ayıbın niteliği ile bağdaşmıyor ise uygulanmaz.”

Örneğin; aracı teslim almadan önce test sürüşüne çıktınız, araçta herhangi bir ayıp saptamadınız. Altı ay sonra, imalat hatasından dolayı araçtan rahatsız edici bir ses gelmeye başladı. Bu durumda ayıbı saptadığınızda DERHAL satıcıya durumu ihbar etmeniz gerekmektedir. Zira, TBK madde 223 gereğince ayıbın bulunduğu sonradan anlaşılırsa hemen satıcıya bildirilmesi gerekmekte, bildirilmediği takdirde satılan bu ayıpla birlikte kabul edilmiş sayılmaktadır.

4. TESLİMDEN İTİBAREN NE KADAR SÜREDE DAVA AÇMAM GEREKİR?

Ayıp hükümlerinden yararlanılabilmesi için aracın tesliminden itibaren iki yıl içerisinde dava açılması gerekmektedir. İki yıllık süre gizli ayıplar için dahi teslimden itibaren işlemeye başlar. Ancak burada dikkat edilmesi gereken husus şudur ki; Satıcı satılanı ayıplı olarak devretmekte ağır kusurlu ise, ya da alıcıyı kandırmışsa, örneğin; satışı hileli hareketler ile söz konusu satışı gerçekleştirmişse teslimden itibaren 2 yıllık süre geçmiş olsa bile ayıp hükümlerinden yararlanılarak dava açılması mümkündür. Hatırlatılması gerekir ki; her ne kadar kanun 2 yıllık zamanaşımını öngörse de sözleşmede satıcı sözleşmede daha uzun bir süre sorumlu olmayı üstlenmiş olabilir. Bu nedenle sözleşmenin öncelikli olarak incelenmesinde fayda vardır.

5. SEÇİMLİK HAKLARIM NELER? HANGİ HAKKIMI KİME KARŞI KULLANABİLİRİM?

6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanunun 11.maddesi ile 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 227.maddesi ayıplı malın alıcısının başvurabileceği seçimlik hakları paralel olarak düzenlemiştir.

Genel olarak seçimlik haklar;

  • Sözleşmeden dönme,
  • Ayıp oranında bedelden indirim,
  • Ücretsiz onarım,
  • Satılanın ayıpsız misliyle değişimidir.

Anılan seçimlik haklar ileri sürülürken; somut olayın şartlarına, özellikle de aracın kusur ağırlığına göre seçim yapılması gerekmektedir. Zira, mahkemeler tarafından kanundaki sınırlamalarla birlikte talebin dürüstlük kuralına uygun olup olmadığı ayrıca denetlemeye tabi tutulmaktadır. Söz konusu seçimlik haklar tek başına talep edilebildiği gibi, terditli olarak birlikte talebi de mümkündür.

6. SATILANIN BEDELİNİ ÜRETİCİDEN İSTEYEBİLİR MİYİM?

Ancak, bu hakların kullanılmasında dikkat edilmesi gereken nokta hangi seçimlik hakkın kime yöneltilebileceğidir.

6502 sayılı Kanun’un 11.maddesinin 2.fıkrası çerçevesinde; Ücretsiz onarım ve malın ayıpsız benzeri ile değiştirilmesi seçimlik hakları bakımından üreticinin, ithalatçının ve satıcının müteselsil sorumluluğu kabul edilmiştir.

Hal böyle iken; Aracınızda mevcut ayıp nedeniyle sözleşmeden dönmek (aracın bedelinin iadesi) yahut ayıp oranında bedelden indirim istiyorsanız taleplerinizi yalnızca satıcıya yöneltmeniz gerekecektir.

Buna karşın, aracınızda ücretsiz onarım ve/veya aynı aracın ayıpsız benzerini almak istiyorsanız bu takdirde satıcı ile birlikte ithalatçı ve üreticiye de başvurmanız mümkün olacaktır.

7. ŞİRKETİN MERKEZİNDE Mİ DAVAYI AÇMAK ZORUNDAYIM?

Tüketici Kanunu’nun tüketicinin lehine getirdiği hükümlerden biri de ihtiva ettiği özel yetki kuralıdır.

TKHK madde 73/5 uyarınca tüketici davaları tüketicinin yerleşim yerinin bulunduğu yerde de açılabilir.

Bu düzenleme yerleşim yeriniz neredeyse orada da davayı açmanızı mümkün kılmakta, böylece davanın takibi açısından tüketiciye bir kolaylık getirmektedir.

8. DAVA NE KADAR SÜRER? BU SÜREDEKİ HAK KAYIPLARIMI İSTEYEBİLİR MİYİM?

Uygulamada, söz konusu davalar yaklaşık 1.5, 2 yıl sürmektedir. Hal böyle iken; Alıcının son model olarak teslim aldığı araç eskimekte, değer kaybetmektedir. Bu durum da özellikle ayıpsız benzeriyle değişim hakkının kullanıldığı durumlarda sorun yaratmaktadır. Aynı aracın bulunamaması, aracın modelinin değer kaybetmesi durumuyla sıkça karşılaşılmaktadır.

Yargıtay, aracın muadilinin kalmaması halinde İİK 24. Maddesine göre işlem yapılması gerektiği yönünde ilke kararlar almıştır. 

Kararlarda özetle, otomobilin artık üretilmemesi nedeniyle ayıpsız benzerinin alıcıya teslim edilememesi durumunda, o tarih itibariyle

bedel tespiti yapılarak alıcıya aracın rayiç bedelinin ödenmesi gerektiğine vurgu yapılmaktadır.

Ancak, son model olarak aldığı aracın 2 yıl sonraki rayice göre bedelinin iadesi tüketicinin zararını kuşkusuz ki tamamen ortadan kaldırmamaktadır. Bu durumda da seçimlik haklarla birlikte meydana gelen zararın tazminini istemek önem arz etmektedir.

9. DAVA AÇTIKTAN SONRA ARACI İADE ETMEM GEREKİR Mİ? DAVA AÇTIKTAN SONRA ARACI KULLANMAMIN ETKİSİ NEDİR?

Uygulamada karşımıza çıkan en büyük sorunlardan biri de dava sırasında aracın teslim edilip edilmeyeceğidir. Uyuşmazlıklarda, satıcı firmalar tarafından önemli bir ayıbın var olmadığının ispatı olarak alıcının aracı hala kullanıyor olması dile getirilmektedir. Oysa ki, bu savunmaların dikkate alınması mümkün değildir. Zira, bu durumda hangi seçimlik hakkın kullanıldığı önem taşımaktadır. Örneğin; sözleşmeden dönme yoluna gidilmişse elbette ki aracın satıcıya teslimi gerekmektedir. Ancak, aracın onarımını yahut ayıpsız benzeriyle değişimini isteyen alıcıyı aracı teslime mecbur bırakmak doğru bir tutum olmayacaktır.

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu da bu minvalde verdiği bir kararında; ancak sözleşmeden dönme halinde alıcının aracı teslim etme yükümlülüğü olduğuna vurgu yapmıştır.

SONUÇ OLARAK,

Kanunda düzenlenen ayıp hükümlerinin tatbikinde somut olayın değerlendirilmesi önem taşımakta, özellikle de Yargıtay’ın ilke kararları gözetilerek seçilecek yolun belirlenmesi önem arz etmektedir. Aksi halde, somut olaya uygun olmayan bir yolun izlenmesi dürüstlük kuralına aykırılık olarak değerlendirilebilecek, haklı olunan bir uyuşmazlıkta olumsuz sonuç alınmasına neden olabilecektir.

Av. Ece Fatma Şavlı